Tüketiyoruz. Hemde çılgınlar gibi. ‘Çağımızın getirisi yaa’ deyip aradan sıyrılıyoruz. Doyumsuzluğumuz bizi tüketmeye itiyor. Asla doymuyoruz. Ne yediğimiz yemeğe, ne giydiğimiz giysilere, ne de hissettiklerimize. Daha fazlası, daha çok mutlu ediyor değil mi? Aptallık! Bu doyumsuzluk hali yüzünden insanın manevi ve ruh varlığına değil, maddi varlığa değer veriyoruz. Ve bu durum da insanlığımızı tüketiyor.
Bizim bu doyumsuzluğumuz sağolsun piyasaya milyonlarca yeni
ürün sürülüyor. Hoop, iki-üç havalı reklam filmi çekiliyor. Sonra diyoruz ki
‘Ama bunlar ihtiyaç’. Hadi ya? Gerçekten ihtiyaç mı? Kendimizi kandırmasak
artık. Lafa gelince hepimiz ‘Less is more’ diyoruz ama alışveriş için
ayırdığımız bütçenin yarısıyla; kaç oyuna bilet, kaç kitap, sevdiklerimize kaç
hediye alırız. Her zaman elimizde olanın dahası olacak. Biz de elde etmek için
çabalayıp başarısız olduğumuzda mutsuz hissediyor olacağız ve bu mutsuzluk bizi
depresyona sürükleyecek. Daha fazla para kazanmak için istemediğimiz
mesleklerde çalışarak; ışığımızı, vizyonumuzu tüketecek ve sistemi
güçlendireceğiz. Ve bu şekilde bizi tüketenlerin, bizi kendimizi tüketmeye
itenlerin cebini iyice şişirmiş olacağız.

Bakın hazır önümüz yaz. Bu denli tüketmeyelim kendimizi,
eşimizi, dostumuzu, yaşadığımız bu güzel doğayı, değerlerimizi… Sadece hava
güneşli diye mutlu olabiliriz. Bırak, sabahları en sevdiğin kupanla kahve
içmek; günün kalanını güzelleştirmek için ihtiyacın olan umudu versin sana. Her
şeyden önce kendini tüketmemen dileklerimle. Muck
- 12:17:00 ÖS
- 2 Comments